Siz her resme balıklama atlamayın! Saçmalıklarınıza Atatürk’ü bulaştırmak zorunda mısınız?

Medyaradar analisti Atilla Akar, sosyal medyada dolaştırılan sahte Atatürk ve bozkurtlu fotoğraflar olayını ele aldı…

Efendim: Euro 2024'ün 2. Turu sonrasında ortaya çıkan tartışmalar milli hassasiyetlerimizi ve milli sembollere verilen önemi bir kez daha ortaya koydu. Ancak olayın ardından sosyal medyada ortaya çıkan Bozkurt işareti yapan Mustafa Kemal fotoğrafı ilaveten başka bir tartışmayı tetikledi.

Nitekim birkaç gün önce bir dostumdan bana da bir mesaj geldi. İlişikte Atatürk’ün bozkurt işareti yapan bir fotoğrafı vardı. İlk defa gördüğüm bu fotoğraftan hemen şüphelendim. O dostuma olayın fotoşop olabileceğine dair kaygımı ilettim. O da “Fotoğraf olsa bile Atatürk’ün aynı hareketi yapabileceği” mealli bir yorumda bulundu. Hissiyat buydu ve gayet anlaşılırdı. Ancak realite bambaşkaydı.

Ünlüsü, Ünsüzü Herkes Tongaya Bastı!..

Öyle ki herhalde birçok isim –aydını sıradanı, ünlüsü ünsüzü- aynı tongaya bastı ve o fotoğrafın doğruluğuna inanıp paylaştı. Öyle ki bunlardan biri de Uğur Dündar olmuş. Buna itiraz eden Dilek Zaptçıoğlu’nu da “Peşin hükümlülükle” suçlamış. Dahası kaynak olarak ise Atatürk konusunda kitapları da olan ve ismini Game of Thrones serisindeki “Jon Snow” karakterinden alan sosyal medya fenomeni “Con Sinov” u göstermiş. Con Sinov’da böyle bir fotoğrafın olmadığını açıklamış. Olabilir, insanlık hali herkes yanılabilir. Baksanıza meşhur “Araştırmacı gazeteci” Uğur Dündar olayı doğru düzgün araştırmadan bunu yapıyorsa herkes yapabilir diyelim bari!..

Atatürk ve Uyduruk Bozkurtlu Fotoğraflar!..

Neyse ki bugün bu gibi konuların üzerine giden teyit.org gibi siteler ve bilgi sahibi kişiler var. Onlar sayesinde konunun gerçek mahiyeti kısa sürede ortaya çıkıyor. İşin aslı ise söz konusu fotoğrafın Florya Deniz Köşkü’nün 1935’teki inşaatı esnasında çekilmiş oluşuydu. O esnada eliyle bir şey işaret eden Atatürk’ün eline bozkurt sembolü montajlanmıştı. Gerçek buydu…

Üstelik konu Atatürk ve Bozkurt olunca sosyal medyada dolaşan uyduruk fotoğraflar bundan ibaret ise hiç değildi. Örneğin eski TBMM’de Atatürk konuşurken arkasına kocaman bir hilal ve bozkurt yerleştirilmişti. Aynı şekilde Adolf Hitler’in kurt köpeği ile olan fotoğrafında Hitler’in kafasının yerine Atatürk’ün kafası oturtulmuştu. Ayrıca çok sayıda Atatürk’ün muhtelif yer ve zamanlardaki fotoğrafları montajlanıp, yanına birer kurt iliştirilmişti.

Sorun Fotoğrafın Gerçek Olmayışı!..

Lakin sorun zaten buradaydı. Olay bireysel bir yanılsama olmaktan çıkıp, yaygın bir dolaşım ağına girdiğinde iş hepten çatallaşıyordu. Elbette ki Atatürk döneminde bozkurdu öne çıkaran birçok sembol mevcuttu. Dönemin genel ideolojisi içinde de bir yeri vardı. Lakin buradan yola çıkarak “O halde yapmış olabilir” ya da “Yapsa yakışırdı”, “Yapması yadırganmazdı” şeklinde varsayımlar üretmek başka bir durumdu. Konunun bu gibi temennilerle alakası yoktu!

Düpedüz gerçekliği olmayan bir yaklaşımdı. Burada tartışılan Atatürk’ün varsayımsal davranışı değil, bunun “Gerçekliği” idi. Sorun Atatürk’ün bozkurt sembolüne yakınlığı ya da uzaklığı değil, böyle bir fotoğrafının sahici olup olmamasıydı. İyiniyetli bir yakıştırma olması da mühim değildi. Sonunda tarihsel gerçeklikle çelişen bir yanlış imajın oluşmasına katkıda bulunuyordunuz.

Mesele Bozkurt İşareti Değil!..

Buradaki mesele bozkurt işaretinin Atatürk’e yakışıp yakışmaması da değildi. Bozkurt işaretinin kendisi ise hiç değildi. Hatta bozkurt sembolüyle bir esprili benzetme yapılması da değildi. (Öyle ki çok estetik, çok isabetli, anlamlı benzetmelerde yapılabilirdi) Buradaki sorun böylesi bir resmin gerçekmiş gibi sunulması ve algılanmasıydı. En sonunda sosyal medya saçmalıklarına Atatürk’ü de bulaştırmışlardı. Burada saçma olan bozkurt değil, bozkurt simgesi üzerinden bir gerçekliğin bozulması, çarpıtılmasıydı. Bana kalırsa Atatürk’e de, tarihe de saygısızlıktı. “Kaş yapayım derken göz yarmak” gibi bir şeydi!..

Hiç şüphesiz olay sadece son Atatürk ve bozkurt olayından ibaret değildi. Üstelik fotomontaj gibi olaylar sosyal medya öncesi de vardı. Ancak sınırlı idi. Oysa şimdi elinde bir bilgisayarı ve bilgisi olan herkes böyle şeyler yapabilir. Çocuk oyuncağı gibi oldu. Bu yolla türlü hileler, şaşırtmacalar, yanlış imaj yaymalar, kişilik infazları, abuk sabuk, kel alaka benzetmeler, vb kolaylıkla yapılabilir hale geldi.

Sosyal Medya Çıktı Realite Bozuldu!..

Bu aslında hiçbir şeydi ve günün konjonktürüyle ilgili bir durumdu. Asıl sorun sosyal medya denen çukurda bu gibi sahte fotoğraf, bilgi, haber ve yorumların gırla gitmesiydi. Artık kasıtlı mı, cehaletten mi bilinmez herkes, her şeye kafasına esen her yakıştırmayı yapabilir olmuştu. Bir süzgeci yoktu. Bazen facebook’da turluyorum. Turlamaz olayım, sinirlerim biranda tavana zıplıyor.

Bakıyorum ortamda uyduruk, montaj olduğu her halinden belli bir sürü fotoğraf dolaşıyor. Azıcık zekâ, azıcık bilgi ve azıcık dikkatli bir göz durumu hemen fark edebilir. Lakin nerede? İsimler, yerler, tarihler hiç alakası yok. Altta onlarca yorum, övgü veya yergi. Hele de bazıları öyle bilgiç, entelektüel bir edayla konuşuyorlar ki zannedersin konunun uzmanı. Hepsi de çuvallamış. Cehalet paçalarından akıyor ama egolar acayip. İtiraz eden bir Allah’ın kulu yok!..

Her Şeye İnanmaya Hazır Bir Kitle!..

Kimi ideolojik – politik nedenlerle, kimi “tarafgirlik hissiyatı” ile, kimi çok orijinal bir şey yaptığını zannederek, kimi canı öyle istediği, kızdığı, öyle yakıştırdığı, kimi propaganda amaçlı, (Hatta Provokatif de olabilir!) vb nedenlerle böyle şeyler yapabilmekteydi. Fakat buradaki asıl sorun şuydu. Ortada ne yapsanız, ne verseniz, gerçekliğini sorgusuz sualsiz kabul edebilen, yeren ya da alkışlayan hazır bir kitlenin her zaman oluşuydu. Yeter ki onların duygularını ya da beğenilerini pohpohlayın en mantığa ve gerçeğe aykırı şeyleri bile saniyede benimserler.

Zaten tehlikeli olan buydu. Yoksa içlerinde çok doğru oturmuş, yakışmış, estetik benzetmelerde olabilirdi. Tehlikeli olan gerçeklik algımızla oynanmasıydı. Bunlar kendilerine gösterilene hemen inanan, başka türlü de olabileceği aklına bile gelmeyen geniş bir kitledir. Cahil desem cahil değil, aydın desem aydın değil tuhaf bir kategori. Bunlar konuya balıklama atlamaya her zaman hazırdırlar!..

Sosyal Medya Virüsüne Karşı Bir Aşı İcat Edilmedi Henüz!..

Peki zihnimizi bulandıran, bizi yanlış kanaatlere sevk eden, üstelik başka insanları da yanıltmamıza sebep olan bu gibi durumlar karşısında ne yapılmalı? Tabii bu biraz da herkesin bilgi, kültür ve uyanıklık seviyesi ile de orantılı ama önce dikkatli olacağız. Sürüsel reflekslerle hemen onaylayıcı tepki vermeyeceğiz. “Acaba doğru mu?” diye bir şüpheyi her zaman aklımızda bulunduracağız. Kulağımıza küpe yapacağız!

Bir cehalet kuyusu olan sosyal medyaya bir tuğla da biz olmamamız için gayret göstereceğiz. O fotoğrafı veya iddiayı kapasitemiz yettiğince araştıracağız. Yetmiyorsa kestirmeden kanaat belirtmeyeceğiz. Yaymayacağız. Kendimizi ve diğer insanları aptal yerine düşürmeyeceğiz. Kısaca sorumlu ve dikkatli davranacağız. Gerçekliğin kırılmasına her ne nedenle olursa olsun izin vermeyeceğiz.

Sosyal medyada “Editör mekanizması” yoktur. Herkes, her aklına estiğini kolaylıkla söyleyebilir, iddia edebilir. Sosyal medya –maalesef- cahille alimi, görenle görmeyeni eşitler. O yüzden, tavsiyem odur ki; her zaman uyanık olacağız. Bilmediğimiz, anlamadığımız konularda ahkâm kesmeyeceğiz. En önemlisi haddimizi bileceğiz. Oraya iki satır bir şey yazdık diye kendimizi bir b.k sanmayacağız. Edepli olacağız. Hiçbir şeyi çarpıtma hakkımız olmadığını bileceğiz. Milli, dini, siyasi, sportif, vb tercihlerimizden dolayı bu gibi davranışlara prim vermeyeceğiz. Varsa yanlışımızı düzelteceğiz.

Atatürk ve Milli Sembollerde Daha Özenli Davranacağız!..

Hele de söz konusu olan geniş kesimlerin hassasiyet alanları, sembolleri, inançları ise daha dikkatli olacağız. Bu Atatürk gibi ortak logomuzda daha bir özenli olacağız. Şunu bileceğiz: Eğer illa Atatürk ile bir bozkurt ilişkisi aranacaksa o zaten şahsında bunu birleştirmiştir. Bu şekilde başka bozkurt aramaya ya da yamamaya gerek yok. Türkleri 1920’lerin koşullarında emperyalist yok oluşun eşiğinden döndüren ve modern Ergenekon’dan çıkışta yolu gösteren odur. O Nazım Hikmet’in “Kuvayı Milliye Destanı” ndaki gibi “Mavi gözleri çakmak çakmak” olan “Sarışın bir kurt” idi zaten. Bu yeter. Böyle de biline!..

08. 07. 2024