Atatürk’ü bu kafadan kurtarmak lâzım! Ağzından çıkanı kulağın duymuyor mu kardeşim?

Medyaradar analisti Atilla Akar, köpeklerle ilgili yasa tartışmalarında Atatürk’ü örnek gösteren CHP’li Veli Ağbaba’yı eleştirdi. Akar, ayrıca TBMM koridorlarında bazı hayvanseverlerin yaptığı “Şirret şov”a tepkisini koydu..

Efendim: siz belki bu yazıya “Gene mi bir köpek yazısı” diye bakabilirsiniz. Şeklen öyle görünse de aslında değil. Bu yazı Atatürk üzerine nasıl saçmalanır, nasıl en basitinden sömürülür üzerine bir yazı. İlaveten “Alakasız bir noktaya Atatürk nasıl monte edilir” de denebilir. Bunu yapan aklı sıra Atatürk’ü örnek göstereyim derken onu “Sokak köpekleri sorunu”na zorla yamamaya çalışıyor. Ne alâka ise!..

CHP Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’dan bahsediyorum. Kendisi hayvanseverlere seslenirken şunları söylüyordu: “Hayvanseverleri büyük mücadeleye davet ediyoruz. Sokaklar sizin. Bu mücadele başarıyla sonuçlanacaksa bir araya gelerek sesimizi yükseltelim. Sokaksa sokak. Ne yapacaklar? İdam mı edecekler sizi? Bedel ödemeden bir şey elde edilemiyor. Bu ülke kurulurken bedel ödendi. Mustafa Kemal idamı göze aldı. Memleketi kurtardı. Ayağa kalkın mücadele edin.”

Kendisi arada nasıl bir bağ kurmuş bilemiyorum. Lakin “Sahipsiz köpekler” ile ilgili yasa konusu ile “Kurtuluş Savaşı” ve Mustafa Kemal’i nasıl bir ve denk tutmuş gerçekten ilginç. Mustafa Kemal Atatürk’ü bulaştırmadığınız bir bu konu kalmıştı onu da başardınız? Bu nasıl sığ bir kafa yapısıdır? Kendisi yaşasaydı size ne derdi kim bilir? Siz ne içtiniz böyle acaba? Pes doğrusu!..

Öyle veya böyle Atatürk’ü önce bu ölçüsüz, ucuz söylem tarzından kurtarmak gerekiyor. Bu da yasayla olacak iş değil. “Atatürk’ü Koruma Kanunu” var ama bu gibileri kapsamıyor. Daha ziyade hakareti içeriyor. Bunlar hakaret etmiyor hatta övüyor ama yapmasalar daha iyi. Onlarla tek mücadele tarzı saçmalamalarını yüzlerine vurmak olabilir ancak…

“Gezi” Mazide Kaldı. Boşuna Hayal Kurmayın!..

Öte yandan Mustafa Kemal’i kalkan yaparak buradan bir tür “Gezi” umanlar var anlaşılan. Ağbaba’nın hitabı da bunlarla uyuşuyordu. Aynı şekilde CHP Eskişehir İl Başkanı Talat Yalaz’ın konuşması da benzer minvalde görünüyordu: "Vicdanını körelmiş olanlar hayvanları katletmeyi öneriyorlar. Biz bunu kabul etmiyoruz. Genel Başkanımızın da ifade ettiği gibi tarihi bir direnişe hazır olsunlar. İki tane ağaç kesildi diye sokakları gümbür gümbür titrettiysek can dostlarımıza dokunurlarsa aynı şekilde mücadelemizi vereceğiz. Direne direne kazanacağız. Eğer bu yasayı geçirirlerse tarihi bir direnişe hazır olsunlar"

Hele de İYİP’li vekil Nimet Özdemir’in "Köpeklerden sonra kadın ve çocukları öldürecekler" demesini hiç anlamlandıramadım. Zaten her şeyi Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı bir kalkışma nedenine çevirmeye çalışan DEM’lilerin ise "Tek çare direniş" açıklaması da aynı çerçevedeydi. Bu arada daha önce de 10 yaşında sokak köpeği saldırısı sonucu hayatını kaybeden Mahra Melin Pınar'ın annesine yönelik hakaret ve tehdit mesajı attığı haberi ile gündeme gelen NOW Haber sunucusu Gülbin Tosun’un “Dünya tarihinde görülmemiş bir ayaklanmaya sebep olmayın” sözlerini de hatırlamak gerekecektir.

Korkarım ki Olgunlaşmayacaklar!..

Pek ümitsizim ama bunlar ne zaman olgunlaşacaklar bilmiyorum. Yapacaksanız biraz aklı başında, sakin muhalefet yapın kardeşim. (Toplum gözünde bunlar tedirgin edici laflar. Hele de solu kitlelerden kopartan, “Kaos isteyenler” olarak gösteren türde yaklaşımlar. Bir tür bitmek bilmeyen çocukluk hastalığı!) Ortalığı boş yere köpürtmenin alemi ne? Hala akıllanmadınız mı? Haybeye işlerle boşuna uğraşmayın buradan bir “Gezi” çıkmaz!..

Muhtemelen onlar “Demokratik bir hakkın kullanımı” nı kastettiklerini söyleyeceklerdir. Fakat o zamanda kelimeleri net ve dikkatli seçeceksiniz. Her yöne, her anlama çekilebilir laflar etmeyeceksiniz. Yanlış anlaşılmalara mahal vermeyeceksiniz. Toplumda zaten hassas olan noktaları, gerilim nedeni olabilecek konuları kaşımayacaksınız. Kısaca daha sorumlu davranacaksınız. Başka yolu yok!..

***

Nedir Bu TBMM Çatısı Altındaki Rezalet?..

Hangisi daha kötü bilmiyorum. Bu “Kolayından Atatürkçülük” şovları mı yoksa TBMM çatısı altında yaşanan şu son şımarıklık mı? Neydi o ilgili komisyonun önündeki hayvansever kadınlardan bazılarının nevrotik bağırışları, ortalığı birbirine katan şirret çığlıkları? Ağızlarından ve bakışlarından nefret akıyordu. (Zaten öncesinde komisyondaki muhalif kadın milletvekilleri böyle davranırlarsa bunlar niye yapmasın?) Bu nasıl gözü dönmüş bir fanatikliktir. Vay canına!..

Bunlar nasıl saplantılı hezeyanlardır böyle? Ben bu tarz davranmaya kalksam bana deli gömleği giydirip doğru tımarhaneye yollarlar herhalde. Fakat bunlar yapınca “Normal”, hatta “Sorumlu vatandaş”lar oluyorlar. Sanırım ruhbilim açısından da ayrıca izaha muhtaç!..

Protesto mu Sorumsuz Taşkınlık mı?..

Lakin daha da berbat bir durum mevcut. O da bu tip garip davranışların TBMM çatısının altında olabilmesi. TBMM koridorlarında böylesi çığırından çıkmış sözüm ona protesto görüntülü bir taşkınlığın sergilenebilmesi. TBMM’nin manevi şahsiyetine karşı böylesi ölçüsüz bir saygısızlığın gösterilebilmesi. Daha ötesinde kimsenin çıkıp “Ne yapıyorsunuz? Kendinize gelin burası TBMM, Dingo’nun ahırı değil!” diyememesi. Çok enteresan!..

İnsan sormadan edemiyor. Bu azgın ölçüsüzlüğe dur diyecek meclisin bir idare amirliği yok mu? Bu meclisin bir başkanı yok mu? Bu meclisin asayişinden sorumlu birimler yok mu? Her isteyen girip, her istediğini yapabilir mi? Avazı çıktığı kadar bağırabilir mi? Bunlar o kadar mı gözünüzü korkuttular? Buranın bir kuralı yok mu? Bu kadar mı tırstınız? “Aman bunlara bulaşmayalım” diye mi uzak durdunuz? Bunların şerrinden mi korktunuz? Bunlara “Durun bakalım, siz ne yaptığınızı zannediyorsunuz?” deyip, dışarı buyur edecek bir makam yok muydu?

AK Partililer rahatsız olmuş. Olun, beter olun hatta. Üç beş kendini bilmez sözüm ona hayvanseverin edepsizliğine, psikolojik terörüne boyun eğmiş bulunuyorsunuz. TBMM’nin manevi varlığının ayaklar altına alınmasına göz yummuşsunuz. Aferin!..

23. 07. 2024

NOT: Çok merak ediyorum bu akımın mensupları, örgütleri arasında aklı başında, “Biz ne yapıyoruz” diyebilen, özeleştiri mekanizmasını çalıştırabilen, içlerindeki bu gibi davranışları eleştirebilen, derdini makul ölçülerde anlatabilen insanlar hakikaten yok mu? Yoksa onlarda bunların baskısıyla susmak ya da uzaklaşmak zorunda mı kaldılar? Ortam bunlara mı kaldı? Yahut hiç böyle bir dertleri zaten yok mu?