İnfial
11 Eki 2015 12:55 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 17:56

Tehlikeli bir süreçteyiz! Ankara bombaları “Darbeye Davetiye” mi?

Medyaradar siyaset analisti Atilla Akar, “Ankara Bombaları”nın “darbeye kışkırtma amaçlı” olabileceğini öne sürdü ve bunun koşullarının var olup olmadığını ele aldı

Korkunç bir manzara ile karşı karşıyayız. Ankara’da düzenlenen “Barış Mitingi” esnasında patlayan bombalar sonucu şu ana kadar ki resmi rakamlara göre 95 kişi ölmüş 246 kişi de yaralanmış bulunuyor. Bütün görüntüler artık “terör”ün yeni bir aşama kazandığını gösteriyor. Son olay ile birlikte terör kendi içinde adeta “sıçrama” yapmış bulunuyor. Vahşet dozu giderek artıyor!

Tabii bunun öncelikle içinde olduğumuz “seçim süreci” ile ilgisi var. Seçimlere 20 gün kala patlamanın olması manidardır. Seçim sürecine ilişkin yapılan hesaplarla doğrudan ilgili görünmektedir. Tam seçim öncesi bir “kaos stratejisi” ve planı uygulamaya konuluyor. “Seçim istenmiyor” gibi bir imaj oluşuyor. Birileri “En yüksek dozdan ortalığı iyice karıştırın” demiş gibi sanki. Tabii bunlar ilk intibadır.

“İntiba” dedim de hemen vurgulayayım; ilk tepkilere bakıyorum da hemen herkes kendinden gayet emin görünüyor. Daha patlamanın dumanı dağılmamışken herkes adeta “faili” bulmuş gibi konuşuyor. Örneğin bir tarafa bakılırsa “suçlu” Erdoğan, hükümet, AKP’dir. Daha olay anından itibaren bu kesimler tarafından atılan ilk sloganlar, yapılan ilk değerlendirmeler bu yöndedir. İkinci kesime kalırsa da (Ki, hemen ekranları kapladılar) bu olay HDP/PKK’nın işidir.

Bu tarz yaklaşımlardan asıl amaç baştan başka ihtimallerin ya da “ara tonlar”ın önünün kesilmesidir. Bahsi geçen kestirme yaklaşımlarla algılarımızla oynanmakta, “avami” yaklaşımlar teşvik edilmekte, çok büyük bir toplumsal olayı “futbol holiganı” düzeyinde değerlendirmemiz istenmektedir. Eğer söz konusu tipteki olaylar o kadar kolay çözülüyorsa “düşünme” zahmetine ne gerek var?

Henüz kimsenin gerçekte ayrıntısını bilmediği bir olay üzerine konuşulmaktadır. Bu anlamda aklı başında kimse “kesinlik” öne süremez. Kimse “işte şu yapmıştır” ı mutlak bir kanaat olarak savunamaz. Hele de belli bir keskinlikle savunuluyorsa artık bir “bilgiye” değil, bir “fikre” değil,“tarafına”, “inandığına”, daha doğrusu “inanmak istediğine” göre konuşuluyor demektir.

Dahası herkes böyle davranarak (defalarca olduğu üzere) eylemi yapan, planlayan odakların ekmeğine yağ sürmekte olduğunu göstermektedir. Kimse anlama veya bir cevap arama çabasında değil, karşısında hemen ipe çekeceği, infaz edeceği kişiler, kesimler istemektedir. Bu ise tam da eylemden belli amaçlar güdenlerin istediği gibi davranılıyor anlamına gelir. “Sürü psikolojimiz” acımasızca ajite ediliyor!

Peki bunlar hiçbir şekilde bir fikir öne süremeyeceğimiz, iddiada bulunamayacağımız, bir “teori” öne süremeyeceğimiz anlamına mı geliyor? Hayır! Hem de hiç değil. Elbette ki bu çaptaki her olay sonrası “kim yaptı?”, “niçin yaptı?”, “hedeflenen ne?”, vb gibi sorular sorulması normaldir. Normal olmayan -şu an olduğu üzere- daha soru bile sormadan “paket cevaplar”ın verilmesidir. O halde “paket cevapçılık” da kurulan tuzağın bir parçasıdır. Anlayana tabii!..

EYLEM SEÇİMLERİ ENGELLEMEK İÇİN Mİ YAPILDI?

Şüphesiz herkes eylemin niçin yapıldığına dair geçerli geçersiz, mantıklı mantıksız, tutarlı tutarsız birçok iddia öne sürebilir. Bunların bir kısmı doğru sorular, itirazlar, hatta cevaplar barındırabilir. Hepsi de bizim persfektifimizde yeni ufuklar açabilir, ipuçları sunabilir. Yönlendirme, şaşırtmaca amacı taşımadığı sürece de sakıncası yok. Bu çapta bir eylem sonrası insanların kafalarında oluşan düşünceleri silemezsiniz. Her noktaya cevap da yetiştiremezsiniz. Mümkün miktarda en doğru soruları sormanız ve cevapları vermeye çabalamanız yeterlidir.

Ben kendi penceremden baktığımda eylemin esas olarak seçimleri doğrudan etkilemek ve mümkünse engellemek için yapılmış olabileceğini düşünüyorum. Başarabilirler mi ayrı konu. O halde böylesi bir durumu kimler isteyebilir? Mümkün varsayımlar şunlar olabilir;

1) AKP’nin seçimi tek başına iktidar oranında tekrar kazanacağını düşünen güçler: Bu güçler 1 Kasım’da AKP’nin “yeniden ve “tek başına iktidar” olacağını düşünen ya da elinde birtakım somut verilere sahip güçler olabilir. Söz konusu güçler AKP’nin aynı sonuca ulaşması ve yeniden iktidar olması durumunda “önünün alınamayacağını” kendilerine göre hesaplamış durumda olmalıdırlar. AKP’yi “demokratik yollar”dan deviremeyeceklerini anlayan odaklar tekrar eski kontrgerilla-gladyo yöntemlerini canlandırmaya karar vermiş olabilirler. Diğer uluslar arası güçlerle de kontak halinde de olan kesimler “babadan kalma” yöntemlerle AKP iktidarına bir son vermek isteyebilirler. O yüzden terörü iyice tırmandırmayı, etnik kesimleri iyice kışkırtıp “kontrollü lokal çatışmalar” planlamış olabilirler. Böylelikle “AKP’nin önünü kesecek” bir süreci tetiklediklerini düşünebilirler. AKP’yi ya kaosla ya da sonu darbe ile bitebilecek bir “terör dalgası” ile vurmak isteyebilirler. Bu sonucu “her ne pahasına olursa olsun” göze almış olabilirler. İlgili odakta “AKP düşsün, Erdoğan tasfiye olsun” duygusu iyice tavan yapmış olabilir. Hatta “ülke için iyi” olduğuna “kalben inananlar” çıkabilir!

2) AKP’nin düşük oy alıp, kaybedeceğini düşünen güçler: Bu güçler de büyük oy düşüşleri yaşanacağını varsayarak, karşısındaki kesimleri sindirecek, geriletecek, terör, yıldırma, korkutma yöntemlerine yönelmiş olabilirler. Bu sayede belli kesimleri baskılayarak, terörize ederek sonuç almayı ümit edebilirler. Bilhassa solu ve muhalifleri hedefleyerek bir yıldırma politikası izliyor olabilirler.

Artık hangisi size daha “makul ve mantıklı” geliyorsa!..

Öyle veya böyle –yan getirileri olmakla birlikte- esas olarak bir “kaos stratejisi için düğmeye basıldığı varsayılabilir. Muhtemeldir ki, “kısa sürede sonuç alınması” istenen bir süreç tetiklenmiştir. Bunun için teröre en yüksek ivme kazandırılarak bir miting kana bulandırılmıştır.

YENİ “KAOS PROJESİ” İÇİN DÜĞMEYE Mİ BASILDI?

Hiçbir kaos, şiddet ortamı sırf “kaos, şiddet olsun” diye yapılmaz. Onun bir siyasi amacı, hedefi vardır. Peki yaşanan saldırının amacı nedir derseniz başka çoklu amaçlar taşıyabileceği gibi ayrıca şu hedefler gözetilmişe benziyor.

1) Toplumda kaos ve dehşet duygusunu derinleştirmek.
2) Buna bağlı olarak bir “otorite zaafı” oluşturmak, “güvende değilsiniz” duygusunu pekiştirmek.
3) Peşinden bir “kontrollü ve geçici iç savaş” tablosu yaratmak.
4) Seçimleri yaptırmamak, engellemek
5) Mümkünse kaos eylemleriyle hükümeti düşürmek.
6) Giderek “Bizi bu durumdan kurtaracak yok mu?” duygusunu yerleştirmek
7) Zincirleme, çok zayiatlı şok eylemlerle, darbe şartlarını acilen oluşturmak
8) Olabilirse son aşamada orduyu darbeye zorlamak

Bu ihtimallerin ne kadar “gerçekleşebilir” olduğu elbette tartışmalıdır. Ancak beklenen  ortamın oluşması için durum azami ölçüde iteklenmiş görünüyor. Bombanın şiddetinin yüksek ve birden fazla, bilyeli oluşu yapanlarca “azami hasar ve ölüm”ün istendiğini gösteriyor. Böylelikle sarsıcı “şok eylem” türleriyle toplumu iyice germek, devlet kadrolarındaki ve bilhassa silahlı bürokrasideki saflaşma ve hasım tutumu derinleştirip tavır almaya yöneltmek istenmiş olabilir.

AMAÇ ORDUYU “DARBEYE ZORLAMAK” MI?

Bilemiyorum; nedense söz konusu tablo 12 Eylül sürecini ve bilhassa da 1977 seçimleri öncesini hatırlattı bana. 1977 5 Haziran seçimleri öncesi “CHP, Ecevit iktidara geliyor” kaygısıyla (O zamanlar bu kesimin gözünde Ecevit “komünist”ti ve onların gözünde “Büllende” idi.) hazırlanan darbe planını hatırlattı. Hızla tırmanan ve dar bir zaman aralığına sıkıştırılan terör olayları, Ecevit’in mitingine saldırılar, Ecevit’e Taksim’de suikast ihbarı ve Çiğli suikast girişimi, 1 Mayıs Katliamı, Sirkeci Garı ve Yeşilköy bombalamaları tezgâhlandı. Sonunda 3 Haziran’da seçim öncesi bu “özel harpçi klik “ mensupları ordudan tasfiye edildiler. 

Şimdi onca sene sonra bu senaryonun bir başka “versiyonu” mu uygulanmaktadır acaba? Teröre “zirve” yaptırılarak “birileri” sonuç mu almak istemektedirler? Sonuçta bir “müdahale” mi beklenmekte, umulmaktadır? Bu sorular “rahatsız edici” olsa da ister istemez geçmiş deneyimlerimiz ışığında aklımıza gelmektedir.

O yüzden saldırıyı ”o güne özel” ya da “konjonktürel” bir olay olarak düşünmemeliyiz. Eğer varsayımımız doğru ise –maalesef- yeni saldırılar olabilir. Üstelik seçim sürecinde olduğumuz için birçok siyasi partinin (İlla HDP olması gerekmez) mitingi ve benzeri toplantıları olacaktır. Bütün bunlar ciddi bir “risk atmosferi” içinde olduğumuzu göstermektedir. Yarın öbür gün daha farklı kesimleri de işin içine katacak saldırılar beklenebilir. Ne kadar dikkatli olunsa azdır!

Yalnız şurayı iyi anlamanızı rica ediyorum; ben bu sözlerimi vaktiyle olduğu üzere, hatta belli hesaplarla (Toplumu ve hükümeti korkutup bir şeyleri zorlama durumu yani!) çığırtkanca “Darbe hazırlığı var” şeklinde demiyorum. Ben birileri “orduyu darbeye sürüklemeye”, “mecbur bırakmaya” çabalıyor olabilirler diyorum sadece. (Belki kendilerine göre bazı “kontaklar” da bulmuş olabilirler.) Ancak bu bütüncül bir “darbe hazırlığı”ndan ziyade orduyu seçeneksiz bırakma, bir dayatmada, “oldu bitti” de bırakma hali olarak düşünmek daha mantıklı olur. Kaldı ki günümüzde klasik darbelerden farklı olarak birçok “Zorlayıcı” ve ara “post-Modern” biçimler bulmaya çalışanlar da çıkabilir. Kısaca “tehlikeli” bir süreçteyiz!

Farkındayım ve herkesin hep bir ağızdan “olmaz” dediğini duyar gibiyim. “Koşullarının olmadığı” nı ileri sürebilirler. (Koşullar denen nane işte böyle yaratılır zaten!) ya da “Ordunun bu işlerden el etek çektiğini”, “o dönemlerin kapandığını” öne sürebilirler. Ben ise bilhassa “kaşıyıcı” bir “dış merkez” var ise ve “devletin bekası” söylemi söz konusu olduğunda bunun biranda devre dışı kalacağını düşünürüm. Bir tür “ara rejim heveslileri” her zaman çıkar. O yüzden bu gibi konularda da “şablon laflar”a takılmamak gerek. Yoksa kimse böyle olsun istemez ve umarım olmaz elbette o başka!

Neyse; zaten bende zaten “olur” ya da “illâ olacak” demiyorum. (Benzeri birkaç eylem daha olsun da görsünler bakalım bu analiz özürlüler ne olur ne olmazmış!) Toplumu ve orduyu buna “zorlayanlar olabilir” adeta “yola taş döşeyenler” çıkabilir diyorum sadece. Yoksa söylediklerim somut bir istihbarata ya da bilgiye dayanmıyor. Ben “Ankara patlamaları”na biraz farklı ve herkesten değişik şekilde bakmaya çalıştığımda aklıma ilgili şüpheler üşüşüyor. (Ne diyeyim? Şüphe iyidir ve zihni açar!) Birileri takılı kaldıkları standart nakaratları tekrarlayabilir!

Tabii bu arada isteyen gene beni “hayali fazla geniş” olmakla suçlayabilir!...

11.10.2015.

atillaakar@gmail.com