İnfial
20 Mayıs 2015 12:45 Son Güncelleme: 19 Kas 2018 18:15

“Medya tetikçiliği” nedir, “Medya tetikçisi” kimdir?..

Medyaradar medya-siyaset analisti Atilla Akar, son dönemin en çok kullanılan suçlaması olan “Medya tetikçiliği”, “Medya tetikçisi” gibi kavramları ele aldı. Medya tetikçisinin kim olduğu ve ne anlama geldiğini tartışma zeminine taşıdı…

Geçen hafta içindeki 16.05.2015 tarihli “Eskinin Silahşorları Bugünün Medya Tetikçilerine Benzemez!” başlıklı yazımın sonuna “Bu olayın daha iyi anlaşılabilmesi için ‘medya tetikçisi kimdir?’ başlıklı ayrı bir yazı yazmak gerekecektir belki de. Kim bilir, kısmetse o da başka bir yazıya…” diye bir “not” düşmüştüm. Şimdi niyet ettiğim o yazıyı yerine getiriyorum.“Medya tetikçiliği nedir, medya tetikçisi kimdir?” sorularına kendimce cevap arıyorum…

Neyse, son zamanlarda medya tartışmalarında en çok kullanılan kavramların başında “medya tetikçiliği”, “medya tetikçisi”, “Tetikçi medya”,”sosyal medya tetikçiliği” vb gibi kavramlar geliyor. Ancak bu da çoğu kavram gibi içi doldurulmaya muhtaç ve herkes kendi cephesinden keyfi bir tanım getiriyor. Daha doğrusu bir “joker kelime” gibi kullanılıyor.

Herkes kızdığı, nefret ettiği her kim varsa ona aynı etiketi vuruveriyor. Bir tür küfür gibi. İnsanı rahatlatıyor. Zaten herkes bir diğerine göre “tetikçi” oluyor. Örneğin “Hükümetin tetikçileri”, “Paralel tetikçiler”, “Pensilvanya tetikçileri”, “Doğan grubu tetikçileri” var. Yetmedi, “Sağcı tetikçi” var, “solcu tetikçi” var, o da yetmedi “Muhalif tetikçi” (Büyüyünce, iktidar olunca onlarda olacak abisi, teşneleri hazırda bekliyor!), o partinin, bu partinin tetikçisi kısaca var oğlu var…

Bana göre medya herkese akıl, bilgi satarken kendisinin de biraz akla ve bilgiye ihtiyacı var. Bu ise kavramları bize çağrıştırdıklarıyla anmak değil ancak somut bir içeriğe kavuşturarak mümkün. Öncelikle belirtelim ki “medya tetikçiliği” normal gündelik süreç içinde süren sert tartışmalar, kişilerin veya grupların birbiriyle “kavgalı” olması, “düşman” bellemesi değildir. İnsanın (yanlış bile olsa) samimi olarak fikrini savunması güzel bir şeydir. Ancak emredileni ya da beklenileni yapması çok çirkin bir harekettir. Problem burada çatallaşıyor!

Aynı şekilde buna karşılık tarafsızlık, hiçbir şekilde görüş bildirmemek, renk vermemek (kokmaz bulaşmazlık), tavır almazlık da meseleyi çözmez. Seviye ve edebini, esprisini koruduğu sürece atışma ve sataşmalar da normaldir. İşi hakarete, agresifizme vardırmadığınız sürece kavgalar, dokundurmalar da olabilir hatta işin tuzu biberidir. Üstelik bu tarz polemikler başlı başına bir sanattır. Somut olgulara bağlı kaldığın, uydurmadığın, iftira atıp, tuzak kurmadığın, samimi fikri zeminini kaybetmediğin sürece problem yoktur. Herkesten “barış içinde” olmasını bekleyemezsin.

Bunlar olağan siyasi veya ideolojik çatışkılar içinde her an yaşanabilecek türde durumlardır. Aksi taktirde her asabiyeti yüksek tartışmayı, haklı veya haksız eleştiriyi “medya tetikçiliği” olarak tanımlamamız onu yapanları da “medya tetikçisi” olarak algılamamız lâzım gerekir ki bu işleri hepten tanımlanamaz hale getirir.

Medya tetikçiliği, medya organları kullanılarak, yazılı veya görsel unsurlar eşliğinde, hedef gözetilerek yürütülen sistemli ve planlı saldırı, iftira, karalama, kişilik infazı, suç isnadı, vb gibi tüm yöntemlerin toplamıdır. (Bazen de kimi yayın organları tümüyle tetikçilik için kurulmuştur o başka!) Bunu yürüten kişi ya da kişilere de “medya tetikçisi” denir. Onu herhangi bir “nefer”den, bir psikolojik savaşçıdan ayıran temel özellik stratejik amaçla konumlandırılmasıdır. Tetikçi sırf bu amaçla donatılmış  (silahlandırılmış) bir varlıktır.

O halde “Medya tetikçisi kimdir?” sorusuna bir cevap arayalım. Ben kendi cephemden bunları buldum. Siz de belki kendi açınızdan yenileri ilave edersiniz ya da çıkartırsınız. Şimdi hep birlikte biraz düşünelim…

1) Gerçekte belli bir birikime yaslanmasa, “mürekkep yalamış cahil” statüsünde olsa da “tetikçi kadrosu”ndan istihdam edilen kişidir.
2) O, olağan bir kavga içinde kendi seçtiği ya da rastgele hedeflere değil, “hedef gösterilen” özel yahut tüzel kişilere “talimatla” ateş edendir.
3) Yazarlık, gazetecilik, vb vasfı olmasa ya da eksik olsa da saldırganlık derecesine göre ihya edilen kişidir.
4) ,O vahşi Batı döneminin ödül avcısı, kelle avcısı gibidir. “Parça başı” çalışanlar olduğu gibi “toptan infaz” hizmeti gören de vardır. Daha çok bir “kiralık katil”i andırır.
5) Medya tetikçisi konjonktüre bağlı değişen ama muhakkak “özel hedefler” üzerine salınan kişidir. O rastgele değil, “nokta atışı” yapar. (“Sniper” gibi!) Hedefteki kişi ve kişilerin (bazen de kurumların) kişilik infazı, prestij suikastı, itibar infazı, linç çağrısı, vb gibi vazifelerle yükümlüdür. Hatta gözleri iyice dönenler tümüyle “kaos”u bile tetikleyebilirler.
6) O, önüne koyulan dosyalara göre “iz süren”dir. Dosyalarda üzerine çarpı çizilen kişilerin peşine bir yırtıcı içgüdüsüyle düşer. Uygun zamanda üstüne atılıp parçalar.
7) Tetikçi bir “silahşor” ahlakına sahip değildir. Rakibiyle eşit koşullarda, mertçe ve karşı karşıya “düello” yapmaz. O ancak korunaklı siperinden hedefine sinsice bazen de arkadan ateş edendir.
8) Silahşor sadece kendi gücüne inanır. Medya tetikçisi ise patronunun, muhtelif etkili grupların veya iktidarın gücüne tapar, onlara sığınır.
9) Sadece kalemini değil, ruhunu da satar.
10) Kendileri gibi düşünüp, davranmayan herkesi üretilmiş sahte belgeler, montaj kasetleri, dedikodular veya düpedüz iftiralar üzerinden tehdit edip, hedef gösterip, “yola getirmeye” çalışan, olmuyorsa “kumpas” kurandır.
11)  O bir mücadele, dava, inanç adamı olmaktan ziyade zaten süren bir mücadeleden nemalanan, o mücadelenin maddi-manevi rantını yiyen kişidir. Gerçekte onun bir ideolojisi, inancı yoktur. Çıkarlarını orada gördüğü “tarafı” vardır.
12) Ondan beklenilen bir fikre hizmet etmesi değil, “bir fikre hizmet” görüntüsü altında birilerinin “kirli işler”ini görmesidir. O bir “fikir eri” değil, bir “Menfaat Bodyguard’ı”dır. O kendi kavgasını değil, başkalarının kavgalarını onlar adına sürdürür. O, bazen de “şartlı refleks”le hareket edip, adeta içgüdüsel olarak durumdan vazife çıkartırcasına hareket eder. 

Tabii bu işin artık “kaşarlanmışlar”ı olabileceği gibi, işini daha usturuplu, ustaca, perdelenmiş ve sinsi yöntemlerle yapanı da var. Her zamanki gibi ideolojiler, inançlar, “yüce misyon”lar, kışkırtılmış aidiyet hisleri, vb buna kalkan olabiliyor. Ancak ne kadar gölgelenir ise gölgelensin ateş ettiğinde kalemine sinen barut kokusu onu ele verir.

Medyada tetikçilik her kesimde ve her zaman vardı. Ancak hiçbir zaman bu kadar çok sözü edilmemiş ve neredeyse herkes birbirini “tetikçi” olmakla suçlamamıştı. Sayılar bu kadar artmamış hatta “gönüllü tetikçilik” gibi laflar türememişti.

Şayet medyada tetikçilik iddiaları bu kadar çok artmışsa –tarafına ve niteliğine bakılmaksızın- o medyanın totalinde sağlıksız giden bir şeyler var demektir. İşin tuhafı herkes birbirini tetikçilikle suçluyor ama kimse bu tanımı üzerine almak istemiyor. Ben ise “tetikçi”nin hatta “tetikçilik” olgusunun kendisinden çok kimin ya da kimlerin tetikçiliği özendirdiğini, normalleştirdiğini, bir “medya gerçekliği” haline getirdiğini merak ediyorum. Asıl “anormal” olan budur…

Tabii her şey bir yana, sonuçta hep birlikte geldiğimiz nokta düşünüldüğünde “Ortalığı bu kadar toz dumana boğmanın sebebi nedir ve acaba değer mi?” diye de sormadan edemiyorum…

Kinden, saflaşmalardan, kavgalardan (ve hepsinin altında dönen çıkar oyunlarından)  ibaret bir medyamız olmasaydı “tetikçi”lerimiz de olmayacak ya da çok azalacaktı. Ne diyeyim? Herkese hayırlı tetiklemeler!...

20.05.2015.

atillaakar@gmail.com