Medya
28 Tem 2014 13:36 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 16:30

Erdoğan 'beleşçi santrfor,Acun 'amele'! O maç Zaman yazarını çıldırttı

Zaman yazarı Ahmet Turan Alkan, Başbakan Erdoğan'ın 15 dakika sahada kaldığı ve üç gol attığı maçın hikayesini çok sert kelimeler kullanarak kaleme aldı.

Zaman gazetesi yazarı Ahmet Turan Alkan, İstanbul Başakşehir Stadı’nın açılış töreninde Başbakan Erdoğan'ın da yer aldığı çok sayıda ünlünün oynadığı maçı tiyatroya benzetti.

ERDOĞAN 'BELEŞÇİ SANTRFOR', ACUN 'AMELE'

Erdoğan için 'beleşçi santrfor' diyen yazar, sahadaki herkesin korku ve yalakalıkla topu ona teslim ettiğini savundu. Erdoğan'ın takımında oynayan ve penaltıdan gol atan Acun'a da 'amele' dedi.
Alkan'ın hedefinde "Heil" başlıklı yazısıyla Hitler iması yaptığı Başbakan Erdoğan vardı. Erdoğan'ı tek adam olmakla suçlayan yazar, karşılaşmayla dalgasını böyle geçti:

BEYFENDİYİ MUTLU ETMEKTEN BAŞKA KURAL YOK

Sahada iki takım var fakat rekabet? Hâşâ! Beyaz takım turuncu takıma, turuncular kendi santrforuna, o ise kendi hüsnüne hayran. Tipik bir ‘Tek parti’ fotoğrafı. Maç kuralları basit. Beleşçi santrfor mevkiindeki beyfendiyi mutlu etmekten başka kural yok. Top kimin ayağına gelirse, alakası olsun olmasın bir şekilde, gerekirse eliyle taşıyarak beyfendiye teslim eder. Beyfendiye eşlik eden savunmacının görevi hayli ağır ve nâzik: En az bir adım gerisinden saygıyla (korumalar gibi canım!) refakat etmek ve golü attırdıktan sonra dini bir vecd ile titreyerek “Bıravo efendim” diye hayranlık göstermek!
Kaleci, “Efendim taca atmayın kâfi; ben bir şeyler yapar, topu içeri alırım” gibi yüksek bir hukuk kavrayışı içinde. Nitekim Türkiye’de şike asla isbat edilememişti! Hakem, maç esnasında sanki ‘Beyfendi’den bir imzalı fotoğraf alabilir miyim?’ derdine düşmüş bir fan görüntüsünde. Stadyuma ve sahaya beyfendinin hukuku egemen. Devlet böyle olmalı işte...

3 GOL ATIP HALKI ZİLLETTEN KURTARIYOR

Maçın hikâyesi ilginç: Başlarda, işbirlikçi takım (beyaz formalı, temsili düşman kuvvetleri!) birkaç gol atıyorsa da bunun tırışkadan bir holivut senaryosu olduğu hemen anlaşılıyor (Bkz. Darbe ve vesayet süreçlerinde beyefendinin çektikleri!) Skor üç oluncaya kadar sahada aylak aylak gezen Rocky Balboa şimdi kızmıştır; sorumluluklarını hatırlıyor ve içindeki şaheseri uyandırarak peş peşe üç gol atıp halkını zilletten kurtarıyor. Durum berabere ama yetmez. 3-0’dan maç döndüren kahramanlara bayılan seyirci, yani halkımızın % 54’ü sevinçten çılgına dönüyor. Beyfendi 12 nolu anlamlı formasıyla tenezzülen kollarını kaldırarak hayranlarını teskin ediyor. Zafer golünün penaltısını ise bizzat kullanmayıp amele kadrosundan birine attırarak kendi alicenaplığı üzerine müthiş bir vurgu yapıyor ve en uygun zamanda (Bkz. CB seçimleri) maçı romantik müzikler eşliğinde terk ediyor; alkışlar, alkışlar; spikerler hazin hazin ağlamakta. Fevkalade hissi, hamâsî bir an (Bkz. 1954’teki 3-1’lik Macaristan zaferimiz!..)

Maçta senaryoya uymayan tek tuhaf unsur, stadyuma adı verilip şövalyelik unvanıyla onurlandırılan fazlaca milli bir şahsiyetin, tiyatroyu anlamaması oluyor. Adam saha kenarında, sanki kendisini takan varmış gibi asabi teknik adam tripleri çekiyor. Beyfendi bu hallerini bir görse, “Kumpasa geldim, yanılmışım; bu herif paralelin gözüymüş” deyip adamcağızın ekmeğiyle oynar."