İnfial
01 Nis 2015 12:30 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 17:10

Elektrik kesintisi Türkiye’nin Nükleer Enerji Arayışı’na cevap mı?..

Medyaradar medya-siyaset analisti Atilla Akar Türkiye’yi felce uğratan elektrik kesintisine “Küresel enerji savaşları” açısından ve “siber Sabotaj” ihtimali üzerinden yaklaştı...

Elektrik kesintisi ile ilk karşılaştığımda bende çoğu kişi gibi okkalı küfürler savurdum. Önceleri sakindim. “Birazdan gelir nasıl olsa” diyordum. Süre ilerledikçe endişelerim artmaya hatta paniğe dönüşmeye başladı. Çünkü yazılacak yazılarım, yetiştirilecek bir de kitabım vardı.

Sonra uygarlığımızın ne derece elektriğe bağımlı olduğunu düşündüm ve canım sıkıldı. (Eski daktilolu günlerimi özlemle andım!) Ardından bir ara merakla izlediğim “Revolution” dizisi aklıma geldi. (Meğer tek hatırlayan ben değilmişim!) Söz konusu dizi yaşanan ani bir “teknolojik kıyamet” sonrası tüm dünya çapında elektriklerin gitmesini ve ardından yaşanan kaosu anlatmaktaydı. Devletler çökmüş, “milisler iktidarı” ortaya çıkmış ve durum giderek bir “ortaçağ manzarası” halini almıştı.

Neyse, bunlar bende olayın çağrıştırdıkları. Önceleri üzerinde fazla durmadım, ne kadar yaygın olur ise olsun gene de bunlar Türkiye’deki “olağan olaylar”dan sayılabilirdi. Sonra bu kesintinin onlarca ili kapsaması, saatlerce sürmesi beni epeyce düşündürdü. Ortada en hafifinden “alışılmamış” bir durum vardı. Ve elbette olayın oluş şekline ilişkin onlarca “makul sebep” (?) ileri sürülebilirdi.

Fakat söz konusu alan enerji alanı olunca üzerinde durup etraflıca bir düşünmek gerekecekti. Anlaşılan Türkiye’nin enerji konusunda -bildiğimiz ve bilmediğimiz- birçok girişimi, projesi vardı. Bütün bunlar elbette dünyada bu alanda söz sahibi –sınırlı sayıda- ülke, çevre ve şirket üzerinde etki yapmış olmalıydı.

İlgili alanda süren ve trilyonluk cirolarla stratejik gelecekleri etkileyen “küresel derin savaş” ise kızışıyordu. Bu alanda süren çetin mücadelede rakipler birbirlerinin “kafasını koparma”nın yollarını arıyorlardı. Türkiye’nin “enerji koridoru”nda ancak “nakliyeci ülke” olmasına izin veren bu güçler mesele Türkiye’nin kendi enerjisini kendisinin üretmesi olunca birden hassaslaşıp, acayip köpürüyorlardı.

İşte tam bu noktada birden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye-Slovakya iş-forumundaki konuşması dikkatimi çekti. “Nükleer enerjide üçüncü adımı atacağız” diyen Erdoğan’ın konuşmasında “manidar” yanlar mevcuttu. (Erdoğan sadece elektrik kesintisine cevap mı verdi, yoksa birileri bu konuşmaya yol açan gelişmeler ekseninde bir “cevap mı verdi bilmiyorum!) Kanaatimce ilgili konuşma söz konusu kesintiye izah olabilecek veriler taşıyordu.

Erdoğan ne diyordu bir bakalım;

"Nükleer enerji noktasında da adımlarımızı atmış bulunuyoruz. Ülkemizin birisi güneyde birisi kuzeyde olmak üzere şu anda yürüyen iki önemli çalışması söz konusu. Tabii bunun devreye girmesi bizim için 7-8 yılı bulacak. Ardından üçüncü bir nükleer enerjinin de adımlarını atacağız. Çünkü Türkiye'nin enerji ihtiyacı her geçen gün arttığı gibi bunları çeşitlendirmekte de bir sorumluluğumuz var."

Tabii son dönemde ülkedeki iç siyasi kavga öyle noktalara vardı ki artık “söylenen”e değil “söyleyen”e odaklanıyoruz. Tavrımızı bu belirliyor. Bu ise sürekli yönlendirilmemizi beraberinde getiriyor. Tabii isteyen -artık fikri baskıya varan- her zamanki gibi “Komplo teorisi yapmayın” diyebilir!

Ancak belli ki buradaki konu aslında ne Erdoğan ne de başka biridir. Buradaki konu Türkiye’nin yakın dönemdeki enerji politika ve stratejileridir. Ali gider Veli gelir. Kalıcı olan Türkiye’dir. Bu ise gelmiş geçmiş ve şu anki iktidarların varlığından ya da yokluğundan çok daha önemlidir. Böyle bakmak gerekiyor.

Dolayısıyla Türkiye’nin nükleer enerji sahibi olmasını istemeyen veya projenin kendi üzerlerinden yürümesini isteyen kimi güçler bir tür “siber savaş” veya benzeri sabotaj yöntemiyle bu krizi geçici olarak yaratmış olabilirlerdi. Böylelikle Türkiye’ye şu mesajlar verilmiş olurdu;

1) Nükleer enerjiye yönelme ve geliştirme
2) Alternatif enerji modelleri üretme
3) Tek ve klasik enerji modellerine bağımlı ol
4) Bu alanda bizim irademiz ve iznimiz dışında at oynatmaya kalkma

Böylelikle Türkiye’ye “ufak bir hatırlatma” yapılmış olabilir. O da “Bize rağmen ve bizim tayin ettiğimiz yollar dışında enerji politikaları çizmeye yönelme. Hele nükleere hiç yönelme. Yöneldiğin an elindeki en ilkel enerji kaynağından (Elektrik) bile olursun.” Amiyane tabirle sanki “Dimyata pirince giderken eldeki bulgurdan olursun” denmek istenmişe ve bir tür “uyarı” yapılmak istenmişe benzemektedir.

Elbette olayın oluş biçimine dair daha pek çok “Reel gerekçe” ileri sürülebilir. (Avrupa Birliği’nin “Siz kaliteli elektrik sağlayamıyorsunuz” diyerek Türkiye'yi AB sisteminden çıkarması, İskenderun’da bir termik santralin devreden çıkması, elektrik fiyatlarının anlık olarak belirlenmesi nedeniyle elektrik üreten bazı özel santrallerin düşük fiyat saatlerinde elektrik satmak istemedikleri gibi özelleştirme sonrası doğan “liberal azgınlık”a dikkat çeken bakışlar geçerli olabilirdi. Hatta ve hatta sadece meşhur “beceriksizlik yasaları”nın işlemesi bile mümkündü. )  Bu benim “Penceremden” böyledir ve “kesinlik” ileri süremem.

Sonuçta elektriğin ülkedeki dağıtım ve kontrolü belli bir elektronik-siber ağ üzerinden sağlanıyor. Buna yapılacak bir “dış müdahale” ile ağ bir süreliğine de olsa felç edilebilir. Dolayısıyla başımıza gelen bu “ilk geniş çaplı kesinti” olayına çok ve bilhassa “siber sabotaj” ihtimali yönünden bakmakta yarar var. (Tam bu noktada CHP Milletvekili Umut Oran’ın soruları yerinde ve isabetlidir. Oran “2014 yılında ABD’nin  Ulusal Güvenlik Ajansı (NSA)’nın Çin'in ve birkaç ülkenin ABD'nin bütün elektriğini siber saldırıyla kesebileceğini” bilgisini hatırlatması ve bu riskin Türkiye için geçerli olup olmadığını sorması yerindedir. ) Zamanlama açısından Türkiye’ye “siber sabotaj” yoluyla belli bir “mesaj” verilmek istenmiş olabilir. Ayrıca bu  konularda son derece hazırlıksız ve savunmasız olduğumuz anlaşılıyor!

Tabii bu arada kimi enerji şirket ve lobilerinin ve onlarla ilişkili kimi malum  “Uyanıklar”ın da bilhassa TBMM’den bu hafta içinde geçirilmeye çalışılan “Nükleer santral yasa tasarısı” esnasında böylesi bir “dümen çevirme” ihtimalini de dışlayamam. Çünkü trilyonluk ciroların döndüğü bu “piyasa” her tür kumpasa çok açık bir piyasadır.

Öyle veya böyle; Türkiye’ye yönelik “Enerji ve ihale savaşları” keskinleşerek sürüyor. (Tam bu noktada Sinop’ta nükleer santral kurulmasına ilişkin Japonya ile imzalanan anlaşmanın görüşmeleri yapılıyorken kesintinin gündeme gelmesi hayli dikkat çekicidir. ) Bu çok taraflı savaşta belli ki herkes türlü manevralar peşinde. Hele hele  Nükleer gibi sonuçları statüko bozabilecek kadar önemli bir konunun yanında (Safiyane “Nükleer karşıtlığı” yapanların kulakları çınlasın!) giden elektriğin ve bir süre karanlıkta kalmamızın lafı mı olur canım?..

atillaakar@gmail.com