Medya
22 Ara 2014 10:14 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 17:00

Ekrem Dumanlı ilk yazısında bombaladı! "Kim terörist?"

Ekrem Dumanlı, hakim tarafından serbest bırakıldıktan sonraki ilk yazısını Kim terörist? başlığıyla kaleme aldı.

14 Aralık operasyonu kapsamında Genel Yayın Müdürü olduğu Zaman Gazetesi'ne yapılan polis baskını ile gözaltına alınan Ekrem Dumanlı, hakim tarafından serbest bırakıldıktan sonraki ilk yazısını Kim terörist? başlığıyla kaleme aldı.

İşte Dumanlı'nın o köşe yazısından çarpıcı bölümler...

11 EYLÜL'E İLK TEPKİ GÜLEN'DEN GELDİ

11 Eylül 2001 sabahı dünya dengeleri yeniden kuruldu. New York'taki İkiz Kuleler'e yapılan terör saldırısında yüzlerce insan hayatını kaybetti. Ve fatura yeryüzündeki bütün Müslümanlara kesildi. (...)
Aynı yılın 12 Eylül'ünde; yani o malum terör saldırısından bir gün sonra Washington Post'ta bir taziye yayımlandı. Bu taziyenin altında Fethullah Gülen'in imzası vardı. Washington Post'ta yer alan tarihî metinde Hocaefendi, bütün dünyaya şöyle sesleniyordu: "Müslüman terörist olamaz; terörist de Müslüman olamaz!"

Ezber bozucu bir beyandı bu ve ne yazık ki İslam dünyası bu çığlığı duymaya hazır değildi. Ortadoğu'nun tanınmış pek çok uleması El Kaide adlı terör örgütü hakkında bir şey diyemiyor; hatta açıktan açığa destek vermekten çekinmiyordu. Cihat sananlar vardı vahşeti. Canlı bomba olup öldürmeyi şahadet sananlar vardı. Oysa bir yönüyle intihardı yapılan, diğer yönüyle cinayetti. Hâlbuki İslam'a göre bir insanı öldüren, bütün insanlığı öldürmüş sayılırdı. İslam dünyasından belki de ilk kez bir İslam âliminin "Müslüman terörist olamaz!" feryadı yükseliyordu. Nerede yapılırsa yapılsın ve hangi ülkeye karşı ifa edilirse edilsin, insanların öldürülmesine karşı çıkıyordu. Kur'an ve sünnetin temel disiplinlerini bilenler için Hocaefendi'nin sözleri derin bir mana taşıyordu; ancak meselelere sathi bir gözle bakanlar bu İslamî duruşu anlayamadı. Hâlâ da anlamış değiller.

ÖZGÜRLÜKÇÜLÜĞÜ PARAVAN HALE GETİRMEK

Konjonktür gereği demokrat görünen birileri belli mevzileri ele geçirdikleri anda özgürlükçü ve reformist kimliği terk etmeye başladı. Önce AB paltosunu çıkarıp atanlar, liberal ceketleri paralayıp yeni fırtınalara savurdu. Tâ baştaki radikal eğilimler nüksettikçe bu ülkede El Nusralar gündeme geldi, El Kaideler konuşulmaya başlandı, IŞİD ile Türkiye devleti arasında bağlantılardan bahsedilir hale geldi. Türkiye'nin göbeğinde IŞİD'e militan toplama büroları kuruldu. Kimilerine göre 3 bin, kimilerine göre 5 bin kişi Türkiye'den götürülüp IŞİD'e katıldı. Memleketimiz "cihatçı radikal gruplar"ın merkezi haline geldi. Suriye krizi bir girdaba dönüştü; Türkiye'yi terör merkezli kara paranın ve silah ticaretinin içine çekti. Ne oldu da Türkiye, demokrasisi ve Müslüman kimliği ile dünyada "model ülke" olarak gösterilirken bir anda radikal grupların yuvası şeklinde algılanmaya başlandı? Sorumluları kimdir bu manzaranın?

Geçen hafta yaşanan feci hadiselere iki farklı duruş açısından bakmak gerekiyor: Bir tarafta Fethullah Gülen Hocaefendi'nin öteden beri terörü lanetleyen dimdik duruşu; diğer tarafta da demokrasi ile radikal eğilimler arasında savrulup duranların bocalayışı. Hocaefendi 2004 yılında Nuriye Akman'a verdiği röportajda "Dünyada en nefret ettiğim insanlardan bir tanesi Bin Ladin'dir. Çünkü Müslümanların aydınlık çehresini kirletmiştir." demişti. Hâlbuki bazı "siyasal İslamcılar"ın bu sözleri duymaya bile tahammülü yoktu. Bugün de tahammüllerinin olduğu söylenemez.

CEBİR, ŞİDDET, SİLAH YOKKEN

Bir "Tahşiye örgütü" üzerinden koskoca bir camiayı silahlı terör örgütü olmakla suçlamak ne kadar korkunç bir hızlân, ne utanç verici bir bühtandır! Hiçbir hukuki gerekçe ve somut delile dayanmaksızın Fethullah Gülen Hocaefendi'ye ve onu sevenlere "terör örgütü" isnadında bulunanlar ya terör nedir bilmiyor; ya da kendi terör güdülerini ve ilişkilerini gizlemek için tuzaklar kuruyor. Ortada "cebir", "şiddet", "silah" gibi unsurlar olmadan barışçı ve demokrat insanlara terör isnadında bulunanlar, tarihi gerçekleri örtbas edemezler, beyazı siyah, siyahı beyaz gösteremezler. Güya Tahşiye diye bir örgüt varmış da, onlar Zaman ve STV yayınlarıyla terörist ilan edilmiş de, sonra polis operasyon yapmış da bazı insanlar mağdur olmuş! Bu yalan zincirinin hangi halkasına dokunsanız elinizde kalır. Hocaefendi'nin 2009'da herkul.org'da yayınlanan sohbetini "kumpas"ın başlangıç tarihi sayanları, eldeki bütün somut olgular yalanlıyor.

TEK SATIR YAZAMAYANLARIN FOYASI ORTAYA ÇIKIYOR

"Tahşiye" adlı örgüt 2008'in başında araştırılmaya başlanmış zaten. Emri veren o günkü Emniyet Genel Müdürü Oğuz Kağan Köksal iken ve şimdi AKP milletvekilliğine devam ederken Cemaat bunun neresinde? Polis şefleri üzerinden yürüttüğünüz algı operasyonuna rağmen MİT raporu bu örgütün yıllar öncesinden takip edildiğini ortaya çıkarmadı mı? Bütün bu fırıldakları çevirenlerin sonunda işi Zaman ve STV'ye dayaması ve oradan saçma sapan çıkarımlarda bulunması acziyetin ifadesi değildir de nedir? Dönemin İstanbul Valisi Muammer Güler (AKP'nin mustafî bakanı) Tahşiye örgütüne yapılan operasyonu basın toplantısıyla kamuoyuna arz ederken Amerika'ya da mesaj veriyordu. "Bak işte El Kaide ile mücadele ediyoruz." diyordu adeta. Amerikalı yetkililer, bu ucuz numarayı yuttu mu? Sanmam. Ne yazık ki İslam'ı suiistimal eden terör gruplarına karşı gereken mücadele verilmedi; "Radikal İslamî Gruplar" Türkiye'de nüfuz kazandı. Sorumluları kim acaba? Hükümet borazanı bazı meslektaşlarımız Tahşiyeci arkadaşlarını kollamak için "Bunların El Kaide ile ilgisi yok" diyor koro halinde. Ne var ki Tahşiye lideri diye anılan kişi ekrana çıkınca bu örgütü yıllardır araştırıyorum diyen ama tek satır yazısına rastlanmayan bazılarının foyası ortaya çıkıyor. Adam canlı yayında "Üsame bin Ladin'i seviyorum" diyor.

DEMOKRASİDEN DÖNÜŞ MÜMKÜN OLMAYACAKTIR

Fethullah Gülen Hocaefendi'nin de, Zaman'ın da, STV'nin de terör karşısında dimdik duruşu bellidir. Hocaefendi, İstanbul Dedeman Otel'de bir basın toplantısı yapmış ve aynen şöyle demişti: "Demokrasiden geriye dönüş mümkün olmayacaktır." (29 Haziran 1994)
Hocaefendi böyle derken bugün kendini demokrat göstermeye çalışan bir kısım "İslamcılar", söylenen o veciz sözü küfür sayıyordu. Tam 20 yıl önce ifade edilen bu demokratik duruşu hâlâ içine sindiremeyenlerin intikam duygularıyla karşı karşıyayız. Dönüp dolaşıp geldikleri kürkçü dükkânı insanın yüreğini burkuyor. Boşuna uğraşmayın; kim onlarca yıldır kendini terörden ayrıştırdı ve ona karşı tavır aldı bu gayet iyi biliniyor; tıpkı bir türlü terör örgütlerine mesafe koyamayanların, onlara insan ve silah yardımında bulunmaktan kaçınmadığı bilindiği gibi. Akıl almaz suçlamaları yargıya dikte ettirmeye kalkanların, masum insanlara iftira etmek yerine aynaya bakma zamanı gelmedi mi?